Le regroupement de migrants et de groupes à faible revenu dans certaines parties de la ville n’est pas synonyme d’isolement, de ségrégation et de ghettoïsation, comme certains ont qualifié ce phénomène. Au contraire, elle offre aux nouveaux arrivants des “infrastructures d’arrivée” qui facilitent leur intégration dans la ville. Tarlabaşı est l’un des principaux points d’arrivée dans l’écologie urbaine d’Istanbul, car c’est le premier endroit où les populations migrantes s’installent. Grâce à ses réseaux sociaux et à sa situation au centre-ville, ce quartier présente le caractère d’une “salle d’attente”. Malgré sa texture architecturale historique, le délabrement du parc immobilier et la prédominance d’activités économiques marginales rendent Tarlabaşı susceptible d’être marginalisé et stigmatisé. Le principal résultat de notre étude est le suivant : bien que Tarlabaşı ait toujours conservé sa caractéristique d'être un lieu pour les classes inférieures et les personnes de plus en plus marginalisées depuis sa création, la structure et les fonctions de sa population se sont partiellement transformées et semblent continuer à évoluer. En utilisant une méthodologie exploratoire qualitative, cet article cherche à comprendre pourquoi une transformation socio-spatiale n’a pas eu lieu à Tarlabaşı, et soutient que la structure informelle et illégale n'est pas une dynamique complètement ségrégative, mais fonctionne plutôt comme une “intégration par le bas” pour ses résidents. Nous montrons que les résidents de Tarlabaşı sont intégrés dans le tissu urbain de différentes manières et constituent une partie indispensable de l’écosystème urbain. S’inspirant de l’ouvrage d’Italo Calvino Les villes invisibles, cet article vise à comprendre les changements survenus à Tarlabaşı, que nous définissons comme une “salle d’attente”.
Migration changement social transformation urbaine ségrégation spatiale intégration urbaine attente
The clustering of migrant and low-income groups in certain parts of the city does not mean isolation, segregation and ghettoization, as some have labeled it. On the contrary, it offers “infrastructures of arrival” for newcomers that facilitate their integration into the city. Tarlabaşı, one of the important arrival points in the urban ecology of Istanbul, is the first place where migrant populations settle. Thanks to its social networks and location in the city center, this neighborhood exhibits the character of a “waiting room”. Despite its historical architectural texture, the dilapidation of the building stock and the dominance of marginal economic activities make Tarlabaşı susceptible to marginalization and stigmatization.The main finding of our study was the following: Although Tarlabaşı has always maintained its characteristic of being a place for the lower classes, and has become increasingly marginalized since its establishment, its population structure and functions have partially transformed and seem to continue to do so.Using a qualitative exploratory methodology, this article seeks to understand why a socio-spatial transformation has not taken place in Tarlabaşı, and argues that the informal and illegal structure is not a completely segregation dynamic, but rather functions as a “bottom-up integration” for its residents. We suggest that the residents of Tarlabaşı are integrated into the urban fabric of Istanbul in different ways, and are an indispensable part of the urban ecosystem. Guided by Italo Calvino’s Invisible Cities, this article aims to understand the changes in Tarlabaşı, which we define as a “waiting room”.
Göçmen ve düşük gelirli grupların kentin belli bölgelerinde kümelenmesi bazılarının yaftaladığı gibi bir içe kapanma, ayrışma ve gettolaşma anlamına gelmez; aksine, yeni gelenler için, kente entegrasyonlarını kolaylaştıran “varış altyapıları” sunar. Tarlabaşı, İstanbul kent ekolojisinde göçmen nüfusların ilk yerleştiği mekân olarak kentin önemli varış noktalarındandır. Sahip olduğu sosyal ağlar ve kent merkezindeki konumu sayesinde bu mahalle bir “bekleme odası” karakteri sergiler. Tarihsel mimari dokusuna rağmen, yapı stoğunun köhnemişliği ve marjinal ekonomik faaliyetlerin hâkim olması Tarlabaşı’nı ötekileştirilmeye ve damgalanmaya müsait kılmaktadır. Çalışmamızın esas bulgusu şu oldu: Tarlabaşı, kurulduğu dönemden bu yana, alt sınıfların ve giderek dışlanmışların mekânı olma özelliğini hep korumuş olsa da nüfus yapısı ve işlevler kısmen dönüşmüş, ve hep de bu şekilde devam edecek gibi görünüyor. Nitel keşfedici yöntem kullandığımız bu makalede, Tarlabaşı’nda bir sosyo-mekânsal dönüşümün neden gerçekleşmediğini anlamaya çalışıyor, buradaki enformel ve illegal yapının tümüyle ayrıştırıcı bir dinamik olmadığını, sakinleri için kente “aşağıdan entegrasyon” fonksiyonu taşıdığını iddia ediyoruz. Tarlabaşı sakinlerinin İstanbul’un kentsel dokusuna farklı şekillerde entegre olduklarını ve kentsel ekosistemin vazgeçilemez unsurlarından biri olduğunu gösteriyoruz. Bu makale, İtalo Calvino’nun Görünmez Kentler kitabının kılavuzluğunda, bir “bekleme yeri” olarak tanımladığımız Tarlabaşı’nda yaşanan değişimi anlamayı amaçlıyor.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Organisational, Interpersonal and Intercultural Communication |
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | June 29, 2024 |
Submission Date | April 15, 2024 |
Acceptance Date | June 13, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 |