Hüseyin Köse
Abstract
Veri, özellikle de dijital veri kavramı medya kültürü bağlamında hayati bir dönüşüm yaratmıştır. Dijital medya kültüründeki dönüşümün eleştirel analizi, kuşkusuz teknolojik belirlenimci görüşü tartışmaya açmayı gerektirir. Bu bağlamda ilk dikkat çekici husus, dijital verinin toplumsal gerçeklik ve beşeri deneyimin kümülatif niteliğini yansıtmaktan uzak oluşudur; zira kolektif varoluş, veriler üzerinden kavranabilecek yalınlıkta bir olgu değildir. Günümüz dijital kültür anlatısı nicelin
hâkim olduğu bir toplumsal/kültürel biçimlenme olup, gerçekte bizim kim olduğumuza ilişkin somut bir ipucu sunmamaktadır. İstatistiksel değerlendirmelerin
temel açmazı, nitel birikim yasasını kuşatacak derinlikte olmamasıdır, vb. Tüm bu yargılar, veri ve anlam arasında indirgenemez bir fark olduğunu varsayar. Byung-Chul Han’ın kritiğini yaptığı “nicelenmiş benlik” (quantified self) kavramından Jean Baudrillard’ın “hipergerçeklik” saptamasına, Neil Postman’ın “Teknolopoli” tanımlamasından Boyd ve Crawford’un büyük veri eleştirilerine kadar enformasyon teknolojileri/bilgi-anlam/deneyim ilişkilendirmesine dair birçok öngörünün işaret
ettiği şey de özünde budur: Veri artışı, anlamın gözden yitirilişi pahasına gelişme kaydetmiştir hep. Bu çalışmada, teorik düzlemde adı geçen yazar ve düşünürlerin
enformasyon teknolojileri-dijital kültür kritiği odağında gündeme getirdikleri başlıca kavram ve tartışmalara odaklanılacaktır.